Uzunca bir süredir fazla yazı yayınlayamadığım bloguma, bu durumu açıklayan bir yazı ile geri dönüyorum.
Temmuz aynın gelmesi demek bizim tatil ayımız gelmiş demektir. Hemen her yıl anne babalarımızın yaşadığı şehirlerde tatilimizi geçirip dönerken bu yıl eşimle birlikte Tokat ve Sivas’tan başlayan, Van ‘a kadar uzanan bir doğu turu yapalım istedik. Birçok yer gezdik, bu gezdiğimiz yerlerde tattığımız güzel tatlarla ilgili raporumuzu da size sunuyorum. İstanbul ‘dan başlayan yolculukta ilk lezzet durağımız Tosya oldu.
Tosya’da öğle yemeği olarak karışık pide yedik. Tosya ana yoldan 1-2 kilometre kadar içeride kalıyor olmasına rağmen şehir merkezindeki bu yemek molası, bu mesafe fazlasıyla değdi. İstanbul ‘da çok zor bulabileceğiniz lezzetteki bu pidenin yanı sıra, meşrubat, salata ve çorbadan oluşan menünün iki kişi için maliyeti ise 22 TL. Yolu düşenlere bu lezzeti şiddetle tavsiye ederim.
Tosya’dan sonra istikametimiz Tokat’ın Erbaa ilçasine bağlı Canbolat köyü oldu. Annemizin köyü olan bu tabiat harikası yerde adeta zaman duruyor. Telefonların bile düzgün çekmediği yeşillikler içindeki bu yayla köyünde büyük şehrin bütün dertlerini unutmak mümkün. Varırvarmaz hiç vakit kaybetmeden kendimizi bahçeye atıverdik. O ne güzellikti öyle. Kelimelerle anlatılamaz. Dalından yemek ayrı keyif dedik bahçenin her köşesini gezdik. Dayımın tazecik ikramlarından oluşan akşam yemeğimizi yedik.
Tokat’tan sonra Sivas, Erzincan ve Erzurum istikametine devam ettik. Erzincan’da Cafetelli adlı mekanda kahvaltı yaptık ve Erzurum’a doğru yola çıkarken İstanbulda’ki Erzincan’lı arkadaşım Feyza’yı aradım. “Mutlaka döner yiyin, döneri çok güzel” dedi ama biz kahvaltı yapınca döner yemeye yer kalmadı. Yolunuz Erzincan’a düşerse mutlaka döner yiyin ve tadı nasıldı buradan bize yazın.
Erzurum’da sağolsunlar, bizi misafir eden mihmandarlarımız çağ kebabı ikram ettiler. İstanbul’da sık sık rastladığım cağ kebabını Erzurum’da yerinde yemek kısmet oldu. Erzurum ‘un kırlarında otlamış, tabii besili etlerle, bizim İstanbul ‘da yediğimiz çiftlik hayvanlarının eti tabii ki bir değil. Buna bir de yerinde ve usulünce hazırlanmış olması eklenince tadına doyum olmuyor.
Cağ kebabının ardından Erzurum’un meşhur kadayıf dolmasının da tadına baktık. Hakkını yememek lazım bunu İstanbul ‘daki Erzurumlu dostlarımız evde yaptıklarında, Erzurum ‘dakinden pek de kalır yanı olmuyor.
Erzurum’dan sonraki hedefimiz Van oldu. Erciş ‘e vardığımızda bizi karşılayan Van gölünün kıyısı boyunca Van Merkez ‘e kadar geldik. Balıkesir ‘in Edremit ‘ine çok gitmiştik, bu defa Van ‘ın Edremit ‘ini de görmüş olduk.
Van ‘da bir otele yerleştik. Sabah otelin mutat kahvaltısını reddedip Van’ın meşhur kahvaltısını yapalım diye şehrin içinde bir saat turladık. Nihayet kahvaltıcılar sokağını bulduk. Bilmedik yerde, mihmandarsız olunca çarşının hepsini gezmek zorunda kaldık. Gezmek güzel olsa da konteynerler şehri haline gelmiş kent, adeta savaş geçirmiş gibiydi. Van ‘ın depremden neredeyse 6 ay sonraki hali bile insanın içini burkacak cinstendi.
Kahvaltı yaparken kendimi bir kahvaltı salonunda değil de ev gezmesinde hissettim. Çay bardağı su bardağı şeklinde fakat su bardağından daha küçük bir bardakta geldi. Çayımın son yudumu alırken yeni bardağım önüme konuyor, elimdeki bardak alınıyor. Bu şekilde kaç bardak çay içtiğimi hatırlamıyorum bile. Şunu da belirtmeliyim ki İstanbul ‘da emsalleri bulunan Van Kahvaltı Salonları, Van ‘daki tazelik ve lezzette bir ikram yapmaları mümkün olmadığı halde Van ‘dakinden en az 2 misli pahalılar. Van ‘da tamamı kadraja sığmayan bu kahvaltının kişi başı maliyeti sadece 10 TL.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra kalkalım dediğimiz sırada ince belli çay bardağında keyif çayımızın bize doğru getirildiğini gördük. Ardından daha kahve de var dediler ama biz yeterli deyip kabul etmedik.
Yola çıkmadan önce tadına bakmak istediğim 4 şey vardı. 1. Erzurumda Çağ Kebabı, 2. Van’da kahvaltı, 3. Kahramanmaraş’ta dondurma, 4. Adana’da Adana Kebap yemekti. Van’dan yola çıkıp Elazığ’a kadar hiç durmadan geldik. Elazığ gezimiz boyunca güzelliği ile bizi en şaşırtan şehir oldu. Kısa Elazığ turunu müteakip, Harput ‘a çıktık. Harput ‘ta yürüyüş yapıp otantik bir mekana yemek yemek için girdik. Niyetimiz Büryan kebabı yemekti ama 2 saate çıkacağı söylenince vaz geçip Adana Kebap yedik. Zannediyorum Adana ‘da yeseydik daha iyisini yemezdik.
Elazığ’dan sonra istikamet Kahramanmaraş.
Tatmak istediklerimin 3. sırasında yer alan dondurmayı mihmandarlarımızın ikramıyla Mado ‘nun merkezinde Yaşar Pastanesinde yedik.
Gerçekten burada yediğimiz kesme dondurmadan farklı bir tadı var, çok daha lezzetli. Dondurmalarımızı yedikten sonra soluğu kapalı çarşı ve bakırcılar çarşısında aldık.
Birde hiç duymadığımız Maraş’a özel Maraş çöreği varmış. Tadına baktık ve çok beğendik. Maraş ‘ta ilk defa görüp tattığımız bir diğer lezzette, ekşi tatlı, pestile benzeyen firik oldu. Son olarak Maraşlıların biraz farklı bir tarhana kültürleri var.
Bize ev sahipliği yapan kendimizi evimizde hissettiren Erzurum, Van ve Kahramanmaraş’taki mihmandarlarımıza çok teşekkürler ediyoruz….
Hoşgeldin mürüvvetcim maşallah çok güzel yerler,çarşıları Urfa, Mardin çarşılarına benziyor inşallah oralara da gidersiniz..
Hoşbulduk canım.
Evet Maraş yemek ve şehir kültürü olarak Urfa ve Antep’e benziyor. Oralara gitmeyi de çok istedik ama olmadı inşallah başka sefere nasip olur.
Çok güzel bir gezi yapmışsın kıskandım biliyorsun di mi? O yediklerine ramazan boyu çok bakma bence zor geçer günler
Doğru söylüyorsun tadı damağımızda kalan bir gezi oldu. İnşallah sende gidersin böyle güzelce gezersin.
Mürüvvet hoşgeldin ,resimlere ve yorumlarına bayıldım,harika yerler,senin adına çok sevindim.Yumak sizinle gelmedi tabi,nerede kaldı?
Teşekkür ederim hoşbulduk. Yumak’ı zaman zaman tariflerini yayınladığım Güzin ablama misafir bıraktık. Bizim yokluğumuzu hissettirmediler sağolsun. Geldiğimizden beri 3 gündür iyiyiz, bize küsmüş ama artık barış sağlandı.
Çok güzel bir gezi olmuş. Gezmiş kadar oldum. Dondurmanın yanındaki fıstıklılar çok fena gözüküyor =)
Öyle zaten. Buradaki fıstıklı burmalar gibi değil daha da lezzetli.